YAĞMUR

|
Yağmur yağar ve en çok beni ıslatır.
Gökyüzünden kovulan, orada tutunamayan suçlu damlalar; sığındıkça saçlarımın arasındaki tenha ve yataklığa meyilli yollara, saç tellerimin esnekliğinden fayda umup eğip bükerek onları, kendilerini bıraktıkça ikinci bir intiharın naif kollarına ve geri dönmüş bir eski sevgili ya da henüz gitmemiş bir yeni sevgilinin yumuşaklığıyla okşadıkça tenimi, şehre duyduğum nefret ve bu nefretten kaynaklanan suçluluk duygusu azalmaya başlıyor sanki. Nefretim ıslandıkça çekmeye başlıyor, çamaşır makinesinin gazabına uğramış yeni bir kazak gibi. Gökyüzünde başlayıp şehrin sokaklarını didik didik ederek masmavi denize dökülüyor yağmur.
Masmavi. Maviye boyandıkça şehir yapay bir özgürlük hissi ile doluyor içim. Kelepçelerim daha bir gevşiyor, parmaklıklar genleşiyor biraz daha. Masmavi oldukça şehir nefretin kırmızılığı görünmez oluyor. Masmavi oldukça şehir sanki gökyüzünde yürüyorum. Tabanlarım bir salmışçasına taşıyor beni dalgalanan damlaların üzerinde. Ve kimse yok dışarıda benden başka. Belki bir de şair, bazen dalgaların faili. Kimsesiz sokaklarda yağmurun okşayışları ile inleyerek yürüyorum. Damlalar tenimin kuruluğunu yok etmek inadıyla düşüyor üzerime. Toplanma mekânları benim tenim yağmur damlalarının. Bana dokunmadan düşmüyor kimse yere. Acısı büyük aslında bana dokunan herkesin düşmesinin ama bir o kadar da onur verici son dokundukları kişinin benim olmamı istemeleri. Yağmur damlaları üzerime düşüyor ve en çok beni ıslatıyor yağmur.
Yağmur yağar ve toprak çamura durur.
Bir aşk hikâyesinin özetidir yağmurun toprağa kavuşması. Hüzünlü bir hikâyedir aslında. Toprak, üzerinde gezinen, kendisini bir köle gibi kullanan, bedenine zarar vermekten çekinmeyen milyarlarca varlığın sürekli ve döngüsel tecavüzüyle yorgundur her daim. Başkaldırıları afetlere neden olsa da kalabalık bir yalnızlığın esaretinden kurtulamaz asla. Bazen onu anlayanlar çıkar gibi olsa da bir çöl yalnızlığının pençesinde anlaşılmamanın hüznüyle çırpınır. Tek arzusudur sevdiğine kavuşmak. Kurur ya bazen, çatlar hani; şehvetin, tutkunun son noktasıdır o anlar. Aşka özlemin en dayanılmaz olduğu, birleşme ümidinin kristalleştiği zamanlardır. Toprak kendi kendine işkence eder bedenine zarar vererek. Onun bedensel acıları yeryüzünün bütün sakinlerinin huzurunu kaçırır. Toprağın aşkı huzur kaçırır, huzursuzdur.
Bir aşk hikâyesidir toprakla yağmurun buluşması. Hüzünlü bir hikâye ama. Yağmur ulaşılmazlığın doruklarında dolaşırken pervasızca, toprağa zıt bir yalnızlık yaşar. Cansız, fersiz bulutların içinde hapistir yağmur. Kendi kendine yetmektedir o. Başkasına da can vermelidir tertemiz varlığıyla. Aşkla dolaşırken gökyüzünde dilinde hedefsiz bir duadır sevdası. Yalvarır bulutlara çarpışsınlar diye bir ana önce. Yalvarır esareti son bulsun diye. Tek bir sevdiği vardır yağmurun, ona ulaşmak için kendini salar bir boşluktan diğerine mütevekkil bir tavırla. Toprağa dokunmadan önce henüz doğmamış sayar kendini yağmur. En az sevdiği kadar meyyaldir afetlere. Gücünü aşkından ve buluşma ümidinden alır sevgilisi gibi ve en az onun kadar. Kurumaya yüz tutan sevgilisine bir öpücük sunar ta ki gücü tükenene kadar. Ve sonra her şey ilk başladığı haline döner.
İşte bu aşkın sonucudur çamur. Yağmurla toprağın kucaklaşmasıdır. Güneşin ihanetine kadar süren bir aşk saltanatıdır çamur. Islaklığı ölçüşünde, cıvıklığı ölçüsünde makbuldür insanın hammaddesi. O yüzden paçalarınıza sürülen çamurlara kızmayın, onlar tek şansınız aşka bulaşmak için.
Yağmur yağar ve şehir arınır ve insanlar.
Yağmur temizdir, temizler. Şehrin sokaklarında bir sıvı resmigeçidi vardır. En önde ve en gürültüyle, böyleyken yine de en sinsice kan yürür. Bir mafya babasının alkole dönmüş kanı da vardır sokakta, dikkatsiz bir aracın tekerleği ile soğuk asfaltın arasına sıkışmış yavru bir köpeğin kanı da. Tanrının dalgınlığına gelip bir cinsel kimlik karmaşasında boğulmuş bir travestinin ve aynı travestinin falçatasının ölüm kokan tadına varmış cinsel açlığını doyurmak için girmesi mümkün olan her yere girme eğilimindeki bir gencin kanı da vardır. Başka? Kaçarken vurulan devrimci gencin kaşkoluyla aynı renkteki kanı, tinerci çocuklar tarafından delik deşik edilen yaşlı adamın kanı, bedeninin tüm güzelliği hoyrat ve kadın bedenine aç dudaklar tarafından isteği dışında sömürülen genç kızın kanı, namusuna halel gelmiş bir töre kurbanının kanı ve diğerlerininki.
Alkol akar sokakta, sarsak ve kaygısızca. Köpek öldüren şaraplar gürül gürül çağlar sokaklar boyunca. Gürültüleri sokağı sarar. Üzüm kokan sokakta nemlenen içli şarkıların sarhoş notaları geçer bu ikinci kırmızı sıvının içinden. Coşkulu bir sevişmeye gebedir akan şaraplar; kiminde tek kişinin, kimide iki ya da daha çoğunun kimindeyse yalnızlığın dâhil olduğu.
Sevişmelerin atıkları da akar sokaklarda. Birbirine karışmış, başka tenlere bulaşmış ter vardır farklı bir katman oluşturarak akan. Zevkin doruğuna varılmadan evvel tomurcuk tomurcuk belirir hem kaslı hem narin bedenlerde. Dudağın değdiği her yerden aldığı tuzlu bir sıvıdır. Ve karışır sokaktaki diğer sıvıların arasına. İki ya da daha çok cinsin en insani hallerinin kalıntısıdır bu sıvı. Ama yalnız değildir bu sıvı sona vardığında. Beyaz ve yapışkan bir sıvıyla karşılanır. Bu sıvı ki insanlığın başlangıcı bazen de sonudur. Vücudumuzdan ihraç ettiğimiz her atık bize garip bir zevk verir nedense ama en çok bu sıvıdır zevkin kaynağı. Sanki hiç bitmeyecekmiş gibi gelir onun sokağa salındığı anlar ve insan, sanki hiç sahip olamamış gibi bekler onun tekrar gelişini. Sokakta en yoğun sıvıdır bu beyaz akışkan.
İşte tüm bu akışkanlığın keşmekeşini, dünya üzerindeki hükümranlığını yine aynı soydan bir sıvı sonlandırır. Gökten hiddetle iner tepelerine. Solukları kesiliverir, denize ulaşmaya niyeti olmayan bu güruhun. Yağmur yağar şehrin tüm kirli suları tertemiz olur. Şehir tertemiz ve insanlar.
Yağmur yağar ve en çok beni ıslatır.
Sırılsıklam olurum.
Yağmur yağar ve toprak çamura durur.
Vıcık vıcık olurum.
Yağmur yağar ve şehir arınır ve insanlar.
Tertemiz olurum.
Yağmur yağar, gerisi laf-ı güzaftır.

0 Fikir:

Yorum Gönder